27 Mayıs 2015 Çarşamba

Alamo Kalesi





Alamo Kalesi, Amerika Birleşik Devletleri'nde, Teksas Devrimi sırasında kanlı çarpışmalar yapılan kale. Teksas'ta San Antonio'da, 1718'deİspanyol din adamları tarafından kurulan San Alamo misyonu, 1792'den sonra, bir kaleye dönüştürüldü.Teksas Devrimi sırasında Meksikalı Antonio López de Santa Anna Teksas'ı istila ettiğinde, 200 kadar Teksaslı kalenin iç avlusununun yıkık dökük duvarlarından içeri sığınıp, kaleyi kuşatan ve sürekli top ateşi altında tutan 5.000 - 6.000 kişilik Meksika ordusuna 12 gün direnmeyi başardılar. On üçüncü gün (6 Mart 1836) Meksikalılar kaleye girdiler ve Mrs. Dickinson adında bir kadın, çocuğu ve iki hizmetçi dışında bütün Teksaslılar öldürüldüler.







                              NACI EN ALAMO

Tanrı yolumuzu farklı sebeplerle bu kalede kesiştirmişti. yıllarca huzurla çalışmış, huzurla atmıştık yüzümüze çizgilerimizi. Ve  anlam veremediğimiz bir sebeple buradan çıkarılmaya çalışılıyorduk… Hem de  tarımdan başka bir işe yaramayan Meksikalılarca…. Ne istiyordu Meksikalılar bizden? Onlara bunu tanrı mı  yaptırıyordu? İyi de ne yapmıştık ki biz tanrıya? neden cezalandırıyordu bizi? Hangimiz kızdırmıştı onu? Bana baba olmayı bile çok gören tanrıya, ben bile isyan etmemişken hangimiz  isyan etmişti? Tanrının adaleti herkese değil miydi? Tanrı her birimizi sevmiyor muydu? Olanların sebebini  soramadığımız tanrı, yaptığının sebebini de göstermemeli miydi?


 Carlos her konuşmasında ‘’tanrı böyle olmasını istiyor ama böyle olmamalı’’ diyor, Encoles’i kızdırıyordu. Aslında Encoles, Carlos’a değil kendine kızıyordu. Nasıl olabilir de Carlosa bir yanı haklısın diyebiliyordu? Tanrı her yaptığında haklı değil miydi zaten. Her yaptığının bir sebebi yok muydu? Her yaptığının bir sebebi olan tanrı, Alamolulardan ne istiyordu? Ne istiyordu bir avuç insandan…
Meksikalılar akşamları saldırıyı durduruyordu, biz de masa başına toplanıp saatlerce konuşuyorduk. Açlıktan erimemize rağmen ekmeklere kimse dokunmuyordu bile. Çünkü açlıktan daha mühim bir şey vardı masada. Nereye götürüldüğümüzü bilmediğimiz sonsuz bir yol gibi. Ölüm gibi.


Tüm kale açlıktan yıkılıyordu. Dayanacak bir dakikamız bile kalmamıştı, avuç içi kadar olan Alamo insanını Meksikalılar yok etmeyi başarıyordu. Biz de yavaş yavaş ümidimizi kaybediyorduk.

Bu durumdan en mutlu olan  Elegro’du. Sonunda ‘’neden?’’ diyebilecekti tanrıya. Neden onu yarattığı halde kabul etmediğini sorabilecekti. Hayır bu Elegroyu bencil yapmıyordu. Bencil yapsa bile, Elegro’yu  Elegro yapan  da tanrı değil miydi zaten?

Sadece ben değil, eşim silvia da Elegro’nun bu durumdan  dolayıne kadar sabırsız olduğunun farkındaydı. Tanıyordu onu.  Benden, kardeşi Carlos’tan çok daha iyi tanıyordu. Sorularıyla, kendince sorun olmayan sorunlarıyla doğmuştu Elegro. Elinde büyüyen bu çocuğa hak veriyordu silvia. Sormalıydı tanrıya, bir sebebi olmalıydı çünkü. Bu sebebi bilmek onun hakkıydı.

Konuşulanları dışarıdan izleyen Silvia’ysa hiç yorum  yapmıyordu. İçsel bir direniş veriyordu yine kendisiyle. Hep böyleydi, onu anlamaya çalışırken yaşlanmıştık ikimiz de. Sahi önceleri neşeli, genç bir İspanyol kızı olan eşim yaptığı ilk ölü doğumdan sonra böyle olmuştu. Kale kadınları üstüne varmamı tembihlemişlerdi, ben de tembihlendiği gibi yaptım. Onun suçu değildi çocuğumuzun olmaması. Tanrı bize bir çocuk göndermek istemiyordu. Bunun da bir sebebi vardı elbet.

 Ama silvia, elegro gibi düşünmüyordu. Tanrıya nedenini sormak istemiyordu aksine korkuyordu. Hatta hiç istemiyordu bunu. Buna anlam vermek çok güçtü. Hepimiz bir yandan kurtulmak istiyorken öte yandan bir an önce tanrıya kavuşmak, kavuşup nedenini sormak istiyorduk. Oysa eşim kesinlikle bir lanetli gibi çürümek istiyor, tanrıya kavuşmak istemiyordu.

Alberto gibi kaçmak, kaçıp bir onursuz gibi yaşamak da istemiyorduk. Kaçıp yaşamak  yerine onurumuzla ölmeyi yeğliyorduk. Sonumuzun geldiğini Carlos  da biliyordu. Hatta hepimizden çok daha iyi biliyordu. sürekli bir çıkar yol bulabileceğimizden bahsediyordu. Bu onun genç olmasıyla alakalı değildi. Carlos’tu o. Carlos olmak da bu değil miydi zaten? Pes etmemek… Her n’olursa olsun pes etmemek.

Şimdi düşünüyorum da neden?  Neden herkes ölürken tanrı bizi yaşattı? Bize bir evlat bağışlamıyordu ama herkesi yanına alırken bir kadın çocuğu ve iki hizmetçi olan bizi neden kabul etmemişti yanına? Sorularımızla bizi baş başa bırakıp gitmişti yine. Tıpkı eşimin ilk ölü doğumundan sonra onda bıraktığı gibi. Umarım Elegro bizim yerimize de soruyordur tüm bunların sebebini.

                                                             Gürkan Ateş.



Yasmin Levy - Naci En Alamo : https://www.youtube.com/watch?v=bwSe8ug_doo